7 Şubat 2013 Perşembe

kendimle çay muhabbeti.

bazen insanlardan uzaklaşmaya çalışıyorum.
çevremde bir sürü "he diyip geçilecek insan" kategorisine giren insanlar var. olsun.
bu aralar "olsun" ve "aynen" demek için yaşıyorum. fazla konuşmayı tercih etmiyorum.
"ne gerek var?" deli gibi kendime bunu soruyorum.
ne bileyim.
duygu karmaşası bazen bok gibi bazen güzel. bir gün, abi seviyorum diyorken; diğer gün, sikerim böyle aşkın ızdırabını diyebiliyorum.
neyse, bu aralar cidden sikerim aşkını ama. böylesi güzel.
insanlar diyordum.
bir şey anlatacağım,
bugün çok güzel uyandım. abi işte dost, diyebildiğim biri uyandırdı. uyandığımda yatağımda 3 tane pamuk şeker bir de pamuk gibi bir dost vardı. sarıldım, bir de baktım ağlıyorum. neyse. sonra kalktık çay içtik falan.
çay içerken bana bir şey dedi. "nisa lan, intihar edecek birini senin yanına getirsek iki dakikada hayata bağlarsın" açıkçası bana göre duyabileceğim en güzel şeydi.
kendimi yalnızlığa terk etmek istediğim bir güne böyle uyanmak, ne bileyim bir işaret gibi geldi bana. belki de çok "bir ışık arama" gibi olacak ama olsun.
bir de bu aralar adamına göre muamele taktiği geliştiriyorum. aslında hep öyleydi ama bu sefer ki daha başka.
bir insanın yanında olmak istemiyorsam artık, dünyanın en sıkıcı insanı olabiliyorum. çok eğlenceli bir şey.
"umarsız, amaçsız, saçma sapan bir insan" tarafımı görenler de var tabiki. bu insanlar, güvenmediklerim. böyle olmak çok çok daha eğlenceli.
bir de tamamiyle ben olduğum insanlar var, onlar kendilerini biliyorlar.
farkettim de büyüyorum ben.
eskiden herkes hakkında iyi düşünürdüm, pollyannalık iyi bir şey değil arkadaşlar.
şimdi de kötü bir insan mıyım? tartışılır.
açıkçası bir insanın gerçek yüzünü bilip de hala ona iyi davranmaktansa veya hoşlanmadığım birine iyi davranmaktansa kötü bir insan olmayı tercih ederim.
iki yüzlülüğün "ay ne iyi kız" sayıldığı bir ortamda iyi kız olmaya gerek yok. bana göre.
neyse, çok çene çaldım. çay da soğudu. bu saatte acıkmak da hiç hoş değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder